Sidretü'l Münteha

10 Ekim 2021 17:28 Haftalık Kültür
resimler-kitap/sidre_sidretül_münteha_sidre_ağacı_arap_kirazı.jpg
google news

Kur’an’da Necm (Yıldız) Suresi 14. Ayette geçen ve “Son Sidre” anlamına gelen tamlamadır. Sidr Arapça ağaç demektir. Sidre “Arabistan Kirazı” olarak da adlandırılan, Arabistan’da yetişen ve meyvesi Trabzon hurmasına benzeyen kiraz ağaçlarının adıdır. Münteha son, nihayete eriş anlamındadır. O dönemlerde Araplar bu ağacı sınır çizmek için kullanılırlar.

“Sidretü’l-müntehâ” tamlaması için yapılan yorumlar çeşitlidir. Bir görüşe göre Hz. Muhammet’in Allah’la görüşmesinde ona eşlik eden Cebrail meleğinin, peygamberi bıraktığı son noktayı ifade eder. Cebrail bu ağaçta durur, Hz. Muhammet ayrılır ve ilerleyerek Allah’a yükselir. Bu noktadan sonrası bilinmemektedir. Ağaç, yalnızca Allah’ın takdiriyle peygamberin erişebileceği ilahi bilginin başladığı noktadır.

26 Ayetten oluşan Necm Suresinde bu ağaçtan şöyle bahsedilir;

﴾1-2﴿ Kayıp giden yıldıza andolsun ki bu arkadaşınız ne sapıtmış ne de eğri yola gitmiştir.

﴾3﴿ Kişisel arzularına göre de konuşmamaktadır.

﴾4﴿ O (size okuduğu), kendisine indirilmiş vahiyden başka bir şey değildir.

﴾5-7﴿ Ona, (Kur’an’ı) çok güçlü, üstün niteliklerle donatılmış biri (Cebrail) öğretti. O, ufkun en yüce noktasındayken asıl şekliyle göründü.

﴾8﴿ Sonra yaklaştıkça yaklaştı.

﴾9﴿ Öyle ki, iki yay kadar hatta daha yakın oldu.

﴾10﴿ Böylece Allah, kuluna vahyini iletti.

﴾11﴿ Gözün gördüğünü kalp yalanlamadı.

﴾12﴿ Şimdi siz şüpheye düşüp gördükleri hakkında onunla tartışmaya mı kalkışıyorsunuz?

﴾13﴿ Andolsun ki, o, Cebrail’i bir başka inişte daha (asli suretiyle) görmüştü.

﴾14﴿ Sidretü’l-müntehânın yanında.

﴾15﴿ Ki onun yanında huzur içinde kalınacak cennet vardır.

Bir başka görüş bu tamlamanın, dünya üzerinde bulunan somut bir ağacı ifade ettiği yönündedir. Bu inanışa göre bahsedilen ağaç, Cebrail’in Hz. Muhammed’e göründüğü esnada çevrede bulunan Arap kirazlarından biridir. Bu sebeple surede Hz. Muhammet’in Cebrail ile görüşmelerinden şüpheye düşen müşriklere peygamberin, meleği başka bir inişte (vahiyde) de bu ağacın yanında gördüğü hatırlatılmaktadır.

Bir diğer görüş ise ağacın beşerî bilginin sonunu, cennetin doruğunu ifade ettiğidir. Buna göre ağaç, cennetin son noktasıdır. Muhyiddin Arabî’ye göre Hz. Muhammet, Hz. İbrâhim’in makamı olan yedinci semayı geçerek Sidretü’l-müntehâya ulaşmış, sonra burasını da geçip kaderleri yazan kalemlerin çıkardığı sesleri işitecek bir noktaya yükselmiştir.

Sidretü’l-müntehâ, peygamberler ve onlara tâbi olan mutlu insanların amellerinin suretlerinin bulunduğu yerdir, bu suretler kıyamete kadar burada muhafaza edilir. Bu amellerden yansıyan ışıltılar sidreyi bürümüş ve onu göz kamaştıran bir güzelliğe kavuşturmuştur.

İslâmî kaynakların çoğunda cennetten çıkan, dört nehrin bu ağacın altından doğduğu rivayeti yer alır. Bu nehirlerden ikisinin bereketli topraklardan (Mezopotamya) geçen Fırat ve Nil nehirleri olduğu söylenir.


Ayrıca Bakınız:
Nihat Uzun, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Tefsir Anabilim Dalı
Mustafa İsmet Uzun, İslam Ansiklopedisi
Diyanet.gov

Zülfikar

08 Ağustos 2021 15:43 Haftalık Kültür
resimler-kitap/_zülfikar_morenhaber_com.jpg

Zülfikar, Hz. Ali’nin efsanevi kılıcının adıdır. Kelime anlamı olarak, "sahip" anlamındaki "zû" ile "omurga, boğum" anlamına gelen "fekār" kelimelerinden oluşan zülfekār kelimesi Türkçeye Zülfikar şeklinde geçmiştir.  

Oldukça ağır ve devasa yapıda, eğri ve çift ağızlı yani ucu çatallı olduğu düşünülen Zülfikar’ın iki çatal ucundan biri ilmi, diğeri de imanı temsil eder. Kılıcın kabzası ise adaletin sembolüdür.

Kılıcın, 624 Yılında Bedir Savaşı’nda savaş ganimeti olarak ele geçirildiği ve bir süre peygamber tarafından kullanıldığı biliniyor. Daha sonra savaş ganimetlerinin paylaşılması esasına uygun olarak Hz. Muhammet tarafından Uhud Savaşı’nda kullanılmak üzere “Ali’den başka yiğit, Zülfikar’dan başka kılıç yoktur. (Lâ fetâ illâ Alî, lâ seyfe illâ Zülfikar)” sözleriyle Hz. Ali’ye verildiği rivayet ediliyor.

Yiğitliğin, gücün ve adaletin sembolü olan efsanevi kılıç İslâm dünyasında gaza ve cihat anlayışının simgesi olarak kullanılmış. Osmanlı Devleti zamanında ise sancaklarda motifi bulunan kılıç, en çok Bektaşi geleneğine mensup olan yeniçeriler (merkez ordusunu oluşturan askerler) için önem arz ediyordu. Yeniçeriler’in Bektaşilik ve Hz. Ali’ye bağlılıklarının bir uzantısı olarak savaş sancaklarının üzerinde kılıcın motifi bulunmaktaydı. Osman Gazi’den itibaren gelenek halini alan “taklîd-i seyf” adlı kılıç kuşanma merasimi de Hz. Muhammet’in Hz. Ali’ye Zülfikarı verme merasimiyle ilişkilendiriliyor.

Aynı zamanda Hz. Ali’nin kılıca ettiği rivayet edilen, Du‘â’ü’s-seyfî ve’lHırzi’l-emânî adıyla dua kitaplarında yer verilen Kılıç Duası’nı okuyan kişinin yeni doğmuş gibi günahsız olacağına, duanın her gününe kefaret olacağına,  kişinin kıyamete kadar rahmet içinde bulunacağına inanılmış.

Şu an Topkapı Sarayı’nda bulunan Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sonrasında halifelikle birlikte Osmanlı’ya getirdiği kutsal emanetler arasında Hz. Ali’ye ait olduğu bilinen bir kılıç bulunuyor. Ancak bu kılıç Zülfikar değil. Kılıçlar arasında bulunan çift ağızlı, çatallı olan kılıcın Hz. Osman’a ait Zülfikar formunda (ucu çatallı olan kılıç formu) başka bir kılıç olduğu biliniyor.

Ali’nin Allah tarafından ona bahşedildiğine inanılan efsanevi atı Düldül ile kılıcı Zülfikar’ın akıbeti bilinmiyor. Rahmete erişmelerinden birkaç yüzyıl sonra kaybolan kılıcın rivayeti, İslam kaynaklarından yararlanılarak varlığını sürdürüyor.

Kaynaklar:
islamansiklopedisi.org.tr/zulfikar
Hüseyin Güneş, Zülfikar, Makale
Pelin Çift Youtube Röportajı
Gülçin Tanrıbuyurdu, Kılıç Duası, Makale,
Etimoloji, viki
Görsel: Barboros Hayrettin Paşa Sancağı